Talat Koçyiğit kimdir? Talat Koçyiğit kitapları ve sözleri

talat-kocyigit-kimdir-talat-kocyigit-kitaplari-ve-sozleri-292389.jpg
Abone Ol
Daha Fazla

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Profesör Talat Koçyiğit hayatı araştırılıyor. Peki Talat Koçyiğit kimdir? Talat Koçyiğit aslen nerelidir? Talat Koçyiğit ne zaman, nerede doğdu? Talat Koçyiğit hayatta mı? İşte Talat Koçyiğit hayatı… Talat Koçyiğit yaşıyor mu? Talat Koçyiğit ne zaman, nerede öldü?

Profesör Talat Koçyiğit edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Talat Koçyiğit hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Talat Koçyiğit hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Talat Koçyiğit hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları…

Tam / Gerçek Adı: Prof. Dr. Talat Koçyiğit

Doğum Tarihi: 3 Ağustos 1927

Doğum Yeri: Uşak

Ölüm Tarihi: 18 Nisan 2011

Ölüm Yeri:

Talat Koçyiğit kimdir?

Merhum Talat Koçyiğit, 3 Ağustos 1927’de Uşak’ta doğdu. Dedesi Ka­dı­köy­lü Ha­fız Sü­ley­man Efen­di’den dolayı Uşak merkez’de ‘Ka­dı­köy­lü­ler’ ola­rak ta­nı­nan bir ailede yetişti. Dedesi, ha­fız­lık, ho­ca­lık yap­mış, İs­la­mi ko­nu­lar­da ol­duk­ça bil­gi­li, si­ya­si me­se­le­ler­de gö­rüş sa­hi­bi, ha­tı­rı sa­yı­lır bir kim­se idi. İl­ko­ku­la git­ti­ği sı­ra­lar­da dedesinden ve babasından temel dini bilgiler ve Ku­ran-ı Ke­rim öğ­ren­di.

İl­kokul, or­taokul ve li­se­yi Uşak’ta ta­mam­la­dı. 1949’da Li­se­den me­zun ol­unca kendi isteğiyle ka­yıt yap­tır­dığı Ankara Üniversitesi Tıp Fa­kül­te­si’ne öğrenci olarak kabul edildi. Ancak bir ga­ze­te­de Ankara Üniversitesi İla­hi­yat Fa­kül­te­si’nin açıl­dı­ğı ve öğ­ren­ci kay­dı­na baş­lan­dı­ğı ha­be­ri­ni gö­rün­ce dü­şün­cesi de­ğiş­ti ve Tıp Fa­kül­te­si’nden ev­ra­kını ge­ri al­ıp İla­hi­yat Fa­kül­te­si’ne kay­dını yap­tır­dı. İlahiyat’a ka­yıt yap­tı­rır­ken, bi­tir­dik­ten son­ra ne ola­ca­ğı­ ko­nu­sun­da hiç bir bil­gisi yok­tu. Din hak­kın­da­ki bil­gisi ve bu sa­ha­ya olan me­ra­kı onu bu­ra­ya mey­let­tir­di. Böylece Cum­hu­ri­yet dö­ne­mi yük­sek din eği­ti­mi­nin ilk öğ­ren­ci­le­ri ve me­zun­la­rı arasında yer aldı.

Fa­kül­te’nin ilk yıllarında eği­tim kad­ro­su yetersiz olduğu için ders­le­rin bir kıs­mı­nı ken­di fa­kül­tesin­de, di­ğer bir kıs­mı­nı Dil-Ta­rih’de gö­rü­yor­du. Fa­kül­te yıl­la­rı­n­da ho­ca­la­rı­n­dan en çok Tay­yip Okiç’ten et­ki­lendi. Boşnak asıllı sa­mi­mi bir Müs­lü­man ve iyi bir ho­ca olan merhum Okiç’ten tefsir ve hadis konularında çok yararlandı. Da­ha ta­le­be­lik yıl­la­rın­da Tay­yip Bey onu Fa­kül­te’ye asis­tan al­ma­yı dü­şü­n­düğünü söylemiş, bu se­bep­le, bi­rin­ci sı­nıf­tan itibaren yabancı dil konusunda hazırlanmış ve mezun olduktan sonra da asistan oldu.

Tür­ki­ye’de ha­dis kür­sü­sü­nü her ne ka­dar Tay­yip Ho­ca kur­muşsa da, ça­lış­ma­la­rı­na bak­tı­ğı­mız za­man, ha­dis ala­nı­nın te­mel ko­nu­la­rı­nı ilk ele alan Talat hocamız oldu. Çün­kü İla­hi­yat Fakültesi’ne 1953 yılında ilk ha­dis asis­tanı olarak alınmıştı. Hat­ta o dö­nemler­de aka­de­mik an­lam­da ha­dis­le meş­gul olan fazla kim­se olmadığı için aka­de­mik ça­lış­ma­la­rın ço­ğu­ merhum Talat hocamızın ne­za­re­ti­n­de ya­pıl­mıştı.

Merhum hocamızın dok­to­ra te­zi, “Ha­dis­le­rin Top­lan­ma­sı Ve Ya­zı İle Tes­pi­ti”­ne da­irdi. Bel­ki de ha­dis sa­ha­sın­da Tür­ki­ye’de­ki ilk aka­de­mik ça­lış­ma sayılabilecek olan bu ko­nu­yu seçerken hem Tay­yip Bey’in hem de o za­manlar An­ka­ra İla­hi­yat Fakültesi’nde bulunan Fu­at Sez­gin Bey’in bü­yük kat­kı­sı ol­du.

1957’de tamamladığı doktora tezinin ardından hocamızın kaleme aldığı Hadis tarihi, Hadis Usulü, Hadis Istılahları, Hadisçilerle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar gibi her biri adeta klasikleşmiş eserler, Türkiye’deki hadis öğretimi ya da akademik hadisçiliğin en temel kaynakları olmuştu. Dahası alfabetik olarak hazırlanmış olan Hadis Istılahları adlı kıymetli eseri, o zamanlar itibariyle İslam aleminde de bir ilkti. Ayrıca hocamızın birçok ilim adamının da yetişmesinde payı fazladır. Bugün İlahiyat fakültelerinde görev yapmakta olan birçok hadis öğretim üyesi, doktoralarını hocamızın danışmanlığında yapmışlardır. Merhum Selman Başaran ile Mücteba Uğur, şu an emekli olan Cemal Sofuoğlu, halen görevde bulunan Nevzat Aşık, Selahattin Polat, Ramazan Ayvallı, M. Hayri Kırbaşoğlu, İ. Hakkı Ünal, M. Emin Özafşar, Bünyamin Erul gibi hocalar bunlar arasındadır.

Arap dün­ya­sın­dan ilk ola­rak 1957-1958 yıllarında Bağ­dat’a git­ti ve orada al­tı-ye­di ay kal­dı. 1963’te kendi imkanlarıyla iki se­ne izin­li ola­rak Tu­nus’a git­ti ve ora­da 20 ay geçirdi. 1967’de doçent oldu. Da­ha son­ra pro­fe­sör­lük­te li­san im­ti­ha­nı­na Fran­sız­ca­dan girmek istedi ve Fransızcasını geliştirmek üzere 1972 yı­lın­da bir yıl­lı­ğı­na Fran­sa’ya git­­ti. 1975’de profesörlük kadrosuna atandı. 1980’li yıllarda 1-2 haftalığına Rusya (Azerbeycan, Özbekistan vb.), Mısır ve İngiltere’ye gitti. 1984’te hac, 1987’de ise umre yaptı.

Hocamız 1994 yılında yaş haddinden emekli oldu. Emekliliği döneminde İsmail Cerrahoğlu Hoca ile birlikte başladıkları ancak sonradan kendisinin tek başına devam ettiği Tefsiri yazmakla meşgul oldu. Nihayet hocamız bu tefsiri üç ay önce on cilt halinde tamamladı. Bu değerli eserin basım işini TDV üstlendi.

12 Eylül sonrası en zor yıllarda (1982-1985) dekanlık yaptı. Aslında idarecilik onun yapısına hiç uygun değildi. Muhtemelen bir emr-i vaki sonucu bu göreve getirildi. O yıllarda ortaya çıkan başörtüsü yasağı ve öğrencilerin eylemleri hocayı çok rahatsız etti. Bunun sonucu olarak birkaç ay sonra 1982’de ilk enfaktüsü geçirdi ve hastanede üç hafta kaldı. O günlerde fakülteyi ziyarete gelen Cumhurbaşkanı Ke­nan Ev­ren Paşa’nın İla­hi­yat Fa­kül­te­si ho­ca­la­rının karşısında içki konusundaki sarf ettiği sözlere Koç­yi­ğit hocamızın açıkça itiraz etmesi de oldukça manidardır.

Görevine ve derslerine çok bağlı olan ho­camızın aka­de­mik ha­ya­tı­, Bah­çe­li­ev­ler’deki evi ile İlahiyat Fakültesi ara­sın­da, evi­n­deki ki­tap­ları ara­sın­da, Fa­kül­te’de öğ­ren­ci­le­ri ara­sın­da ge­çti. Evi ile Fakülte arasını yürüyerek gider gelirdi. Oldukça sade sayılabilecek bir hayatı vardı. Mütevazı bir kişiliğe sahipti. Yıllarca öğle yemeği yerine bir simit ile çay içmek adeta onun sünneti haline gelmişti. Hoşlanmadığı için sem­poz­yum­la­ra ve ben­ze­ri il­mî top­lan­tı­la­ra da pek ka­tıl­ma­dı. Yazılarında kullandığı dil ve üslup Türkçe açısından oldukça başarılıydı.

Talat Koçyiğit Kitapları – Eserleri

  • Hadis Usulü
  • Hadisçilerle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar
  • Hadislerin Toplanması ve Yazı İle Tespiti
  • Hadis Tarihi
  • Kuran-ı Kerim Meali
  • Makaleler
  • Hadis Terimleri Sözlüğü
  • Hadis Usulü

Talat Koçyiğit Alıntıları – Sözleri

  • Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak; nasıl arza, ölümünden sonra hayat vermiş… (Kuran-ı Kerim Meali)
  • Mutezile imamları, iyi veya kötü davranışlarım, aklî ve felsefî görüşlerini halkı telkin edebilmek gayesiyle plânlarken, hadîsçilerin de sünnete dayalı inançlarım yaymak için gayret göstermiş olmalarım tabii karşılamak gerekir. Aslında hadisçilerin dini konularda sâhip oldukları inanç, mutezileden farklı olarak, Kur’ân ve hadîste buldukları nassların ifade ettikleri manâdır; çünkü nassın sıhhati onlar için sâbit olduktan sonra, o nası mutlak surette inanç hasıl eder. Bu bakımdan hadîsçiler için yapılması gereken ilk iş, her biri bir amel veya bir inancı gerektiren hadîs metinlerinin rivayeti ve daha kolay istifade edilmesi için kitaplarda biraraya getirilmesidir. Halbuki mütezileye göre durum farklıdır. Onlar için nassın sıhhati, manasının prensiplerine uygun olarak gelmesi halinde değer ifade eder. Aksi halde nassın sıhhatini ve dolayısiyle nassı inkâr etmekte tereddüt göstermezler… (Hadis Usulü)
  • Kur’anı Kerîmin bir çok âyetlerinde, Allah Ta’âlâ nın konuşma sıfatına işaret edildiği, bazı peygamberlerle arada hiç bir vasıta olmadan doğrudan doğruya konuştuğu; onlara hitap ettiği, açık ve tereddüde yer vermeyecek bir uslub içinde görülür. Bu bakımdan Allâh Ta(âlâ “Mutekellim” dir ve O’nun bu sıfatı, zatı ile birlikte ezelden beri mevcuttur; bir başka ifade ile kadimdir. Kur’ân: Kerim de O’nun kelâmındân başka bir şey değildir. Mutezile kelâmaha, bu görüşün aksine, Allah Ta’âlâmn diğer sıfatları gibi kelâm sıfatını da reddetmiş, ancak kelâmı ihtiyaç ânında bir cisim üzerinde yarttığını, doIaysıyla Kur’ânın da yaratılmış olduğunu ileri sürmüşlerdir. (Hadis Tarihi)
  • O halde şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? (Kuran-ı Kerim Meali)
  • “Üzülme, Allah bizimle beraberdir.” (Kuran-ı Kerim Meali)
  • Hadisçilerin akaid konusunda ilk defa karşılarına dikildikleri kimseler, kelamcılar ve kelamcıların mensûp oldukları itikadi mezhepler olmuşlardır. (Hadisçilerle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar)
  • … eğer hadis Müslümanlar arasında bu derece kesin bir değer ifade etmemiş olsaysı, ne bu fıkralar hadis vaz’ına mukabil İslam’ın kebireden saydığı yalancılığı yüklenmek lüzumunu hissederlerdi; ne de onların dışındakiler kendi gayeleri için aynı gabaveti işlerlerdi. (Hadis Tarihi)
  • “sözlerimi işiten ve onları belleyip hıfzeden ve sonrada tebliğ eden kimseleri, Allah aydınlatsın.”
    Tirmizi, Ebu Davud, ibn Mace.
    “Hadis ehlinden hiç kimse yoktur ki yüzünde o zikredilen aydınlık ve nur bulunmasın.” es-Suyuti Tedribu’r Ravi.
    “Bu bakımdan hadis ilmi, bir ahiret ilmidir; onunla meşgul olacak kimsenin niyet ve ihlasını ona göre doğrultması ve kalbini dünyevi gayelerden temizlemesi gerekir.” – ibnu’s Salah Ulumu’l Hadis. (Hadis Usulü)
  • Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine ev yapan örümceğin durumu gibidir; zira evlerin en çürüğü, şüphe yoktur ki örümceğin evidir. Keşke bunu bilselerdi. (Kuran-ı Kerim Meali)
  • Kim Allah’a iman ederse, Allah da onun kalbine hidayet verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Kuran-ı Kerim Meali)
  • “Rabbim beni tek başıma bırakma.” (Kuran-ı Kerim Meali)
  • Göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir. Allah, göğüslerde olanı da hakkıyla bilendir. (Kuran-ı Kerim Meali)
  • Bu dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu, işte asıl hayat odur; keşke bunu bilmiş olsalardı. (Kuran-ı Kerim Meali)
  • Râvinin, hadisinde yalancılıkla itham olunmasıdır.
    Râvi, Hz. Peygamberden (sav) rivayet ettiği hadislerde yalan söylemese bile, sair konuşmalarında yalancılıkla tanınması halinde, hadis rivayetinde de yalancılıkla itham olunur ve bu gibi kimselerden hadis rivayet edilmez.
    Böyle kimselerin hadisleri metruk sayılır. (Hadis Usulü)
  • Yoksa temenni ettiği her şey insanın mıdır? (Kuran-ı Kerim Meali)
  • Bir ilmin usul ve kaideleri belirlenmeden o usul ve kaidelere uygun mükemmel eserler tasnif edilmesi mümkün değildir. (Hadis Tarihi)
  • “Allah bize yeter; o ne güzel vekildir.” (Kuran-ı Kerim Meali)
  • Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır. (Kuran-ı Kerim Meali)
  • >
    (Kuran-ı Kerim Meali)
  • “Güvenilir bir isnad Hz.Peygamber’e olan yakınlıktır.
    Bu yakınlık, Muhammed ibn Eslem et- Tûsî’nin ifadesine göre, Allah’a yakınlık gibidir.
    Çünkü isnadın yakınlığı, Hz. Peygamber’e yakınlıktır;
    Hz.Peygambere yakınlık ise Allah’a yakınlıktır.”
    İbnu’s-Salâh, Ulûmu’l – Hadîs, s. 231-232 (Hadis Usulü)

Bu Yazıya Tepki Ver

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap